[ep.3] Seni Kendime Sakladımmmm!
Çizgisini bozmayan yazarınız is back! heloafika temihayuduin?
Yazmaya ara vermeye neden olabilecek muhtemel pek çok şey olunca; bazen hepsi artarda diziliyor ve zamanla akıldan da çıkıyor sanırım.. Öyle bir dönemdi tatilli fuarlı felan ve neyse ki bitti (guess so)…
En son neredeydik? Hah, üst kattaki deli karının fantezilerine kurban olan alt kattaki (bro-mance deniyor sanırım; böyle daha az yasak).. numara koydum bu arada daha kolay kronoloji olsun şeyiyle…
Bu anlattığım şeyler (neyler? diyenler bi zahmet bulsun okusun) okulların yeni açıldığı dönemlerde olmaya başlamıştı ve havalar yavaştan soğuyunca öyle çok fazla dışarıda kalma imkanı kalmadı… Normalde okul tam gün olduğu için zaten gündüz gözüyle bişey yapacak zamanımız zaten yoktu ama o yıl okulun iki binasından biri iki yıl sürecek bir tür tadilat inşaatına girdiği için ÖSS’ye hazırlanan son sınıflar ve lise 2 grubu başka okula misafirliğe gittiler; kalanlar kendi seçimlerine göre ikili öğretime geçti. Abim dahil çoğu lise sınıfı ve benim gibi ısrarla sabah gitmek isteyen orta gruptan öğrenciler sabahçıydık, mahalledekiler de ikiye bölünmüştü, Okan lise-2 olduğundan başka okulun binasına tam gün gitmişti ve ortalarda yoktu; ortalarda olmayınca fantezilerimden de neredeyse çıkmıştı.. Onun boşluğunu Ali ve kuzenim Candan dolduruyordu…
Her öğlen okuldan çıkıp annemin dersanesinde yemeğimizi yiyor ve ben gününe göre 1-2 saatlik özel ders mecburiyetine katlanıyor; Ali de başında annem dikilirken ödevlerini yapıyordu. Sonra da mahalleye gidiyorduk ikimiz… Hem havalar soğuk hem de ahali ikiye bölündüğünden bizim sokak çok tenha oluyordu; ben genelde evde ödev yapıyordum; Ali de atari vs takılıyordu… Daha doğrusu bana öyle yapıyor izlenimi veriyordu ama atarinin müziği uzun süre değişmeyince Ali de aynı bölümde o kadar takılacak kadar salak olmadığından stoklarından çıkardığı porno dergiler eşliğinde 31 çektiğini anlıyordum… Bir defasında her nasılsa anahtar deliğine birşey asmadığı için dikizleme şansım da olmuştu.. Gerçekten o hatırladığım eski Ali pipisi değildi, gayet boy atmıştı 🙂 ama çok da net görememiştim…
Bir gün Ali sabah babamla şimdi hatırlamadığım pasaport mu ne öyle bir iş için bir yere gidecekti, okula gelmedi; ben de okuldan sonra dersanede alelacele birşeyler yiyip hemen eve koşturdum. En az 2 saat erkenciydim ve adım gibi biliyordum ki yeterince sessiz olabilirsem Ali’yi birşeyler yaparken basacaktım… dınını-nııımmmm!!!
Eve geldim, merdivenleri çıktım… kapıya geldiğimde br baktım ki kapıda annemin olamayacak bir kız ayakabısı var ve o ayakkabı benim de değil…
Hah! dedim; şimdi siktim belanı Ali… Anahtarı çoook yavaş deliğe soktum, kapıyı kendime çekip boşluğunu aldım; şrrak diye açıldı, beklediğim kadar sessiz olmadı ama bir şekilde içeri sızdım…. girişten L şeklinde salonun yemek yediğimiz kısmı görünüyor, orada kimse yok… TV açık değil ama o zamanın modası öküz müzik setinde slow bir şarkı çalıyor… parmak uçlarıma basarak arka odaya doğru koridora yöneldim… Odanın kapısı açık çaktırmadan hafifçe eğilip annemlerin odanın girişini kendime siper edip ranzanın alt katına, Ali’nin yatağa doğru uzandığımda, bir de ne göreyim???
Hiçbirşey görmedim… Sabah kalkmış pijamalarını atmış yatağa öylece duruyor yatak boş… Neyi kaçırıyorum ya? yoksa evde yok mu? falan oldum ama yine ses çıkartmadan girişe döndüm… tam evde kimsenin olmadığına, Ali’nin hızlıca eve gelip müziği kapatmadan Candan’lara falan gittiğine, ayakkabının da orta yaş krizindeki annemin “ben daha gencim ya la!” alışverişlerinden biri olduğuna inanıp sesli soluk verecektim ki; L salonun sonundan girişe ve mutfak kapısının yanına açılan ama bizde önünde kanepe ve devasa bir saksı olduğu için kapalı duran kapının buzlu camından bir hareket gördüm ve aynı anda salondan da bir hatun kikirdemesi duydum (back to sherlock mode tabi)…
Kısa bir düşünce fırtınasıyla, en doğru lokasyonun mutfakla salon arasındaki servis camı olacağına karar verdim ama kimi göreceğime de çok emin değilim; gidip oradan bakacağım ama Ali salağına konduramıyorum tam, içimden “lan yoksa babam eve karı mı attı” sorusu da geçmiyor değil.. öyle birşeyi görmeye dayanamam… Neyse, merak korkuyu yendi (zaten hep meraktan bunlar) ve mutfağın lambasını açmadan içeri girdim, servis camına geldiğimde yine buzlu camdan arkada bir hareket olduğu ve bunun bir çift olduğu belli oluyordu… nefesimi tutarak servis camını rayı üzerinde kaydırdım, yavaş yapınca tahtadan iğrenç bir ses çıkıyordu bunu bildiğimden tek harekette kararlı şekilde sonuna kadar ittim (artık ne olacaksa olsundu sayın seyirciler).. Hemen hiç ses çıkartmadan yay gibi kaydı ve ummadığım manzara karşımda….:
Ali… üçlü kanepede… çıplak… yani tam değil de altı çıplak…. Üstünde Sevinç… O da çıplak… Ali’nin sadece tişörtü, Sevinç’in de sadece külotu var… Ali “hadi yaa!” diye yalvarma modunda, bir eli külotun kenarına takılmış aşağı çekiştiriyor.. .Sevinç ise üstüne eğilmiş, memelerini Ali’nin ağzına vermiş ve Ali’nin sikine sürtünerek bir taraftan külot için defans yapıyor… Arada sevinçin bacak arasından Ali’ninkini görüyorum, bir görünüp bir kayboluyor, mor renk başı falan var yani böyle gerçekten kocaman… Sevinç kukusunu küçük Ali’ye (aslında hiç de küçük değil yani) yaslamış, ileri geri kendini fırçalıyor… arada zevk alıp tedbiri bırakınca Ali külotu biraz daha indirmeye çalışıyor ama o pozisyonda Sevinç istemeden o külot yırtmadıkça çıkmaz, Ali de bunu bilmiyor (salak ali, acemi ali)…
İlk baştaki şoku atlatınca ıslandığımı fark ediyorum… 3 aydır kafamda canlandırdığım Ali şimdi karşımda ve gerçekten erkek siki konusundaki bütün bilgimden fazlasını karşımda görüyorum… elim önce eteğimin sonra külotumun altına giriyor… kendime dokunmaya başlıyorum farkında bile olmadan… Sevinç karısının da benden 1 tık fazla memeleri var, Ali’ye eğildiği zaman Ali’ninkini göremiyorum önüm kapanıyor…
Ali biraz daha ısrar ediyor; ben biraz daha bastırıyorum kendimi kendime… Sevinç ospusu biraz daha defans yapıyor… herkes halinden memnun ama sanki Okan’la neler yaptığını bildiğim Sevinç karısının Ali’ye bu kadar direnmesi canımı sıkıyor… Bir an evvel hayatımdaki ilk canlı pompayı görmek istiyorum bu kadar yaklaşmış ve ıslanmışken… Ali de terbiyeli çocuk; dönüp “kızım seni kömürlükte çatır çatır sikmişler o zaman problem yok da şimdi deri kanepede mi namuslu oluyorsun” demiyor, kızın sırrını bilmezden gelip aslında annesinin sırrını saklıyor zavallım… Gitgide daha yalvarır şekilde konuşan Ali, kızın değilse de benim sinirimi bozmaya başlıyor.. Artık gelmek istiyorum ama kız bu şekilde devam ettikçe ve Ali de hadi hadi diye kedi gibi miyavladıkça olaydan kopuyorum resmen…
O sırada Sevinç ayaklarını bitiştirip Ali’nin üzerine tam uzanıyor ve sikini de külotun altından bacaklarına sıkıştırıyor, benim kocaman Ali görüntüm de kayboluyor ve resmen kuruyorum.. Olay benim için tuttuğu takımın uzatmalardaki golünü basketini bekleyen bir taraftar moduna dönüyor… Bu sırada Ali’den yine bir “hadiiii…” sesi, hemen arkasından da Sevinç kaltağından “haaayyııır, olmaaaazzz” duyuluyor. Cinnet böyle bir şey herhalde..
“LAN KALTAK! BENİM ABİM SANA MI KALDI, BURAYA KADAR BİRŞEY YAPMAMAK İÇİN Mİ GELDİN SANKİ NE YALVARTIYOSUN…!!!…”
…Kendime geldiğim o kısa an, bu sözleri içimden bağırmış olmayı umdum çaresizlikle; ama gözümün önündeki hızlı toparlanma hali durumun hiç de öyle olmadığını gösteriyordu… Sevinç dünya rekoru süresinde pantolonunu ve kazağını giyiyor; Ali sesin ben olduğumun farkında ama nerede olduğumu uzunca bir süre anlayamadan aptal aptal etrafa bakıyor… neden sonra annemlerin sorgusunu dikizlediğimiz servis penceresini akıl ettiğinde yüz yüze geliyoruz…
Sevinç hızla L salonun içinden dolanıp mutfak kapısının karşısındaki sokak kapısında bitiyor, ister istemez olduğumu bildiği mutfağa bakıyor, gözgöze geliyoruz… Söylediklerimden utanıyorum, bunun yanında bişey söylediğim için ayrıca utanıyorum… Ama Ali’mi de yedirmem yani; zeytinyağı gibi üste çıkıyorum, kız kapıya hamle yaptığında arkasından: ”Salak! Sanki yapmadığın şey!” diye daha da üsteliyorum… Ali bana bağırıyor salondan “Ya Burcu! Siktirgit odanaaa!!!”… Gidiyorum ama kimseye siktirmeden…
Ranzama tırmanmak yerine Ali’nin yatağa atıyorum kendimi… duvara dayanıp beklemeye başlıyorum… Muhtemelen az sonra gelip kafamı koparacak; milli olmasına şu kadarcık kalmışken görümcelik taslayan kardeşini öldüren ilk erkek (erkek mi, çocuk ulan o daha) olacak… Belki o hırsla öldürmeden önce yatırıp beni sikecek hatta… bunları düşünüyorum ama bir taraftan da hâlâ kızgınım ospu Sevinç’e.. kendi kendime söyleniyorum, bir kere verdiysen artık vereceksin ya kaltak! (allam ne salak düşünceler şimdi dönüp bakınca)…
Tabi çok uzun sürmüyor, Ali 1 bilemedin 1.5 dk içinde dalıyor odaya kıpkırmızı bi suratla…kapıdan girer girmez beni görüyor ve üzerime (yatağına) doğru koşup atlıyor… Tamam; demek ki saçlarımdan tutup duvara vura vura öldürecek diye düşünürken bir kahkaha patlıyor ağzından… Kızım n’aptın amk ya ben kaç gündür uğraşıyorum kaltağı eve atıp sikmek için; ama sen bağırırken yüzünü görmek de acayip güzeldi, belki sikmekten bile güzeldi diye gülmekten boğula boğula birşeyler söylüyor zor anlaşılan… O koyverince ben de patlıyorum… birbirimize sarılmış şekilde geberiyoruz gülmekten bi 5dk falan.. tam dozumuz düşerken o benim taklidimi yapıyor, ben Sevinç taklidi yapıyorum ve yine kopuyoruz… Zaten ALi ben içeri girince duymuş sesi, ulan demiş %0,0001 annem-babam olma ihtimali için bu kadar yaklaştığım bi ortamı hayatta bozmam; olması gerektiği gibi Burcu gelmişse de benim kardeşim işi bozmaz, gider mutfaktan sessiz sessiz güzel bi porno seyreder…
Neden sonra sakinleştiğimizde, bacaklarımızın birbirine dolandığını ve Ali’yi gayet sert ve net hissettiğimi fark ediyorum kasıklarımda… Neredeyse 10dk olmuş ama Ali ereksiyonundan hiçbir şey kaybetmemiş halde… kısa bir suskunluk anı oluyor, ben bozuyorum şakayla karışık:
+ Aslında bir şey demeyebilirdim ama karı hem vermedi hem de en güzel görüntüyü sakladı apış arasına…
– Neymiş en güzel görüntü ki?
+ …
– ??
+….Seninkini göremedim işte ya sıkıştırınca…
– Görme zaten kızım, n’apıcan benimkini…?
+ Hiiç.. merak ettim sen “büyük” falan deyince…
– E büyük işte ya, hissetmiyor musun zaten şimdi?
+ Sertliğini hissediyorum da, büyük – küçük anlamıyorum…
– Neyse büyük işte, büyüdü yani epey.. Önemli bişey değil zaten…
+ farkındayım… bana dokundukça da sertliği devam edecek herhalde bunun…
Bu konuşmayla yeni bir suskunluk geldi… İkimiz de konuşmanın doğal olarak sonraki aşamasına giren olmak istemedik sanırım… Hem x-treamly yasak ve günah bir şey konuşuyoruz; hem de istiyoruz yani, konuşmaktan fazlasını istiyoruz…. Sessizliği bozan yine piç kardeş oluyor:
+ Ya ben merak ediyorum, göstersene…
– Lan neyini göstereyim, şimdi zaten öyle havada kaldı korkarsın, boşalmam lazım; hep böyle değil…
+ Ya asıl bu halini merak ediyorum zaten, normalini gördük..
– Ya sen gördüğünde küç…
+ tamam ya anladık büyüdü artık… göstersene??
– ya bak, öyle yapmayalım da… sen dokun istersen şortun üzerinden…
İkiletmedim tabi… daha Ali noktayı koymadan eşortmanın üzerinden tuttum ilk defa… deminden beri bacağımda kasığımda hissettiğim sertliğe dokunmak bi tuhaf yaptı beni…
İlk izlenimim; kocaman bir başı vardı, sanki ayrı bir organmış gibi (başı yani) gövdesi de sandığımdan daha köşeliydi, ben deodorant gibi yusyuvarlak boru gibi bir şey bekliyordum… yine sandığımdan daha kalındı; hatta artık envai çeşidini görmüş biri olarak rahatlıkla söyleyebilirm ki zaten o yaş için Ali çok ama çok sağlam bir alete sahipmiş; bu da benim şanssızlığım oldu sonraki yıllar için (du yu no aynştayn?)..
Neyse, fark ettiğim bir detay da yaşayan bir organizmaydı sanki, her hareketime bir tepki veriyordu ve acayip hareketliydi, ne kadar tutsam da aradan kayıyordu ileri geri…
“Hem külot hem şort bişey anlamıyorum dedim” heyecanımı bastırmaya çalışarak; fuarda mal inceleyen müşteriye bakan gözle bana bakan Ali’ye.. Beğenmemi ister gibiydi sanki… hemen şortu indirdi tek harekette ama benim niyetim o değildi aslında, dedim ya iki kardeşin piç olanı hep bendim diye.. şortu indiren Ali savunmasız kaldı ve ben de o ne olduğunu anlamadan külotun arasından elimi içeri kaydırıverdim…. Ya napıyon kzm? demeye kalmadan de ekspedisyona başladım..
Allemyerebbim! Nasıl bir histi o ya? 20 küsur yıl sonra hala aklımda ve parmaklarımın da hafızasında o dokunma duygusu… hiç görmediğim incelikte bir ten, içinde sıcacık bir gövde.. tenle gövde arasında korkunç bir kayganlık… yine de başı sayesinde elimden kayıp gidemiyor, o başın geçeceği bir avuç içi henüz yaratılmamış zira… aşağıda iki tane iç içe geçmiş sabun köpüğü içinde topları, onlara dokunmam çok hoş karşılanmıyor sanki; çok da şeyimde yani, dokunmam ben de Ali’yi mi kırıcam…
Kırmak ne kelime, Ali’ye neler yapıcam bana kalsa da; o gün istediğimi yapmak gibi bugün de istediğim kadar rahat ve uzun yazmak tamamen bana kal-a-mıyor maalesef..
Bunu iki bölüm yapalım; bir yere kaydedemediğim için yazdığımı gönderip belgeyi silmem gerek…
2 B C…